5G ve KORONA ÇAĞRIŞTIRDI: ELECTROMAGNETIC HYPERSENSITIVITY

5G ve KORONA ÇAĞRIŞTIRDI: ELECTROMAGNETIC HYPERSENSITIVITY

Facebook ve Whatsapp gruplarında hızla yayılan, son derece saçma ama bir o kadar da ilgi çekici bu iddia karşısında koca koca üniversitelerin, uluslararası araştırma enstitülerinin ve profesörlerin savunmaya geçip karşıt argümanlar kullanması, açıklamalar yapması gerçekten trajikomik bir durum ortaya koyuyor. Aslında klasik “bir deli, 40 akıllı ve kuyu” misali. Neyse ki kısa bir google araştırması ile 5G ve korona yayılma hızının herhangi bir ilgisi olmadığını öğrenebiliyorsunuz.

Fakat bu ilgi çekici olmasına rağmen sonu çabuk gelen tartışma konusu, benim zihnimde farklı çağrışımlara neden oldu. Bunlar;

  • Daha önce halk arasında yaşanan baz istasyonu kaosu ve kabulleniş aşaması
  • Elektromanyetik alanlara aşırı duyarlılığı bulunan insanlar – Electromagnetic Hypersensitivity
  • Cep telefonu ve bluetooth kulaklık gibi gündelik cihazların SAR oranı

İlk olarak daha önce halk arasında yaşanan baz istasyonu kaosunu hatırlayalım.

Baz istasyonlarının aktif bir şekilde hayatımza girdiği ilk dönemlerde, çiftçiler mahsullerinin etkilendiğini, şehir sakinleri kansere yakalanma oranlarının arttığını, çevreciler ise doğaya zarar verdiğini iddia ettiler. Konu üzerinde yapılan binlerce araştırma sonucunda baz istasyonlarının insan ve çevre sağlığını negatif etkilediğine dair somut bir kanıt bulunamamıştır. Neticede neredeyse tüm insanlık bugün baz istasyonlarını kabullenmiş hatta benimsemiş durumda.

Peki ne oldu da baz istasyonlarına alıştık bir başka deyişle bağışıklık kazandık?

Bunlardan birincisi; baz istasyonlarının kullanımı ve teknolojik altyapısına dair getirilen standartlar ve bu standartların yol açtığı düzenlemeler. Son yıllarda 4G ve 5G kullanımları ile birlikte baz istasyonlarının sayısı inanılmaz bir oranda artış gösterdi. Fakat getirilen standartlar ve ışıma değerlerinin düşük tutulma çabası baz istasyonlarını biraz daha sevimli ve kabul edilebilir bir çehreye bürüdü. Aslında hala bu standartlara uyulmayan noktalar bulunmakta. Bunlardan birisi Yeni Foça Halk Plajı yanındaki baz istasyonu. Bir bakışta toplu yaşam alanı ve tarihi yapılar ile olması gereken minimum mesafeye  ve minimum yükseklik ölçüsüne uyulmadığı görülmekte. Fakat sudan çıkan kimse yeşil olmadığı için bu durum şimdilik göz ardı edilebiliyor.

İkincisi ise gelişen teknolojiyi günlük hayatımıza kabul etme oranımız.

Akıllı telefonlar, akıllı saatler, bluetooth kulaklıklar, bilgisayarlar, wifi, RFID kart kullanımları, radyo yayınları, tv yayınları, akıllı ev teknolojileri, mikro dalga fırınlar hatta öve öve bitiremediğimiz IOT yani internet of things. IOT mentalitesinde adeta çay kaşığının bile internete bağlı olması söz konusu.

Bu parçaların her biri tek başına ele alındığında dişe dokunur bir radyasyon yaymadığı bilinmekte. Fakat gün boyunca kaç tanesiyle ne kadar iç içe olduğumuzu düşünürsek durum biraz ciddileşebilir. Toparlarsak teknolojiyi bu kadar bağrımıza basmışken onun ana damarlarından biri olan baz istasyonuna sen gelme ulan ayı deme şansımız yok. Dolayısıyla bu kabullenişten en büyük payı da baz istasyonları alıyor. Hatta bugün baz istasyonlarının yerleşim yerleri dışına taşınması fikrine iletişim hakkının engellenmesi olarak karşı çıkılıyor.

Tam bu noktada yerleşim yerleri dışına taşınmak zorunda kalan bir grup insandan söz edeceğim.  Electromagnetic hypersensitivity mağdurları. Bu insanlar elektromanyetik alanlara duydukları aşırı hassasiyet nedeniyle bir takım semptomlar geçirdiğini iddia ediyorlar. Yerleşim yerlerinde bulunan elektromanyetik alanların hayatlarını yaşanılamaz hale getirdiğini ve bu nedenle kendilerini modern yaşamdan izole etme gereği duyduklarını belirtiyorlar. Dünya Sağlık Örgütü, “Baş ağrısı, halsizlik, stres, kas ağrısı ve nefes darlığı” gibi semptomların gerçekliğini doğrulamakla birlikte bu semptomların elektromanyetik alanlar nedeniyle oluştuğunun herhangi bilimsel bir kanıtının bulunamadığını, durumun bir Plasebo etkisi olabileceğini söylüyor.

Dolayısıyla bu insanlar bir mağduriyet iddiasında bulunmaktan öteye geçemiyor ve tek çareyi kendilerini izole etmekte buluyorlar. Hatta bu izole ortamda dahi rahat uyuyabilmek için radyoaktif dalgaları geçirmeyen özel bir kafes kullanıyorlar. Aşağıdaki videodan konu ile ilgili BBC’nin hazırlamış olduğu belgelesin kısa bir bölümüne göz atabilirsiniz.

Konuyu daha tanıdık bir kavram ile incelersek bluetooth teknolojisini kullanan kulaklıkların da insan sağlığına ciddi bir zararı olduğu kanıtlanmış durumda değil. Fakat bluetooth kulaklıkların SAR (Specific Absorption Rate) değerleri göz önüne alındığında cep telefonlarından sadece %10-20 daha az radyasyona maruz bıraktığını görüyorsunuz.        

Pekiştirmek için SAR değerine bir parantez açmak isterim. SAR değeri, cihazlar tarafından üretilen radyasyonun insan vücudu veya çevre unsurlar tarafından emilme oranıdır. Başka bir deyişle cihazın sizi maruz bırakacağı maksimum radyasyon değeri. Bu değerin nasıl ölçüldüğüne dair buradan bilgi edilebilrsiniz.

Bugün bir çok kullanıcı cep telefonu gibi cihazları satın almadan önce bu değerleri göz önünde bulundurmakta. Fakat cep telefonu gibi bazı cihazlarda SAR değeri, maruz kalacağınız radyasyon değerini belirlemekte yetersiz kalabilir. Cep telefonunun kullanım şartları ürettiği radyasyon değerinde değişikliklere yol açar. Örneğin asansör, zemin kat gibi sinyalin düşük olduğu bölgelerde daha kuvvetli iletişim kurmak için çabalayan telefon daha yüksek radyasyon yayar. Telefonu kullanım sıklığınız, kullanırken başınıza ve vücüdunuza olan mesafesi de maruz kalınan radyasyon değerini değiştiren etkenlerdendir. Buna ek olarak wifi, bluetooth gibi ek teknolojilerin kullanımı da bu radyasyon oranını arttırmaktadır.

Bunun için otoriteler tarafından telefon kullanıcılarına bir kaç kullanım önerisi sunulmakta.

  • Kulaklık kullanın. Telefonla konuşurken telefonunuzu kulağınızın yanında tutmayarak, radyasyondan kaçınabilirsiniz. Eğer uzun süre telefonda konuşmanızı gerektiren bir işiniz varsa, kulaklık kullanmayı alışkanlık haline getirin.
  • Eğer evde yalnızsanız ya da ortamınız müsaitse hoparlörden konuşun.
  • Telefonu vücudunuza olabildiğince uzak tutun. Telefonu başınızdan uzak tutmanız özellikle önemli.
  • Sinyalin çok düşük olduğu yerlerde akıllı telefonunuzu kullanmaktan kaçının. Böyle yerlerde telefonunuz bir sinyal bulabilmek için daha çok çaba harcar ve dolayısıyla yaydığı radyasyon miktarı da daha yüksek olur.

Bugün elektromanyetik alanların, frekansların kullanımı ile ilgili yapılan araştırmalar henüz insan sağlığına ciddi oranda bir etkisi olduğu kanıtlayamamıştır. Belki de gerçekten sürekli tedirgin olduğumuz ve nem kapmaya meyilli olduğumuz teknoloji insan dostudur. Ya da birlikteliğimizin çok uzun bir tarihe dayanmaması henüz etkilerinin ortaya çıkmamasına neden olmuştur. Umarım  yaşamımızı kolay ve keyifli hale getiren teknolojiyle sağlığımız arasında kaldığımız bir gelecek bizi beklemiyordur.

Comments

No comments yet. Why don’t you start the discussion?

Leave a Reply